Peygamber Efendimiz’in (asm) dâr-ı bekaya intikalinden sonra, daha hicrî birinci asır içerisinde Müslümanlar arasında dinî, îtikâdî, amelî, siyasî birçok cepheden fikir hareketleri görülmeye başlamıştı. Mescidler ve meclisler başta olmak üzere her tarafta yapılan ilim müzakereleri ile doğru İslâmiyet’i tesbit çalışmalarının yanı sıra, içte ve dışta İslâmiyet’e yeni girenlerin etkisiyle, yer yer bid’at fırkaları da ortaya çıkmıştı. Bu ilk asırda Müslümanlar, Kur’ân’ın akla ve fikir hürriyetine kapısını ardına kadar açık tutmasından kaynaklanan bir esneklik ve rahatlık içinde hemen her mes’eleyi tartıştılar. Muhalif, muvafık düşünceler hiç durmadı, birbirini takip etti; her fikir grubunun kendi düşüncelerini yekdiğerine karşı ispat ve ikna etme çalışmaları bir diğerini izledi. Peygamberlik kurumu artık ortada yoktu. İnsanların doğruyu bul.....
Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: 'Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: 'Kim, bir ilimden sorulur, o da bunu ketmedip söylemezse (Kıyamet günü) ateşten bir gem ile gemlenir.'
Ebu Davud, İlm 9, (3658); Tirmizi, İlim 3, (2651).